Dahi olarak mı doğulur? Polgar kardeşler

Kendi alanlarında çok başarılı kişiler bu başarılarını neye borçlular? Deha olarak gördüğümüz kişiler buna doğuştan mı sahipler yoksa çalışmalarının sonucunda mı bu başarıya ulaştılar?

Psikolog László Polgár, dahi olarak kabul edilen 400 kişinin biyografilerini okumuş ve yaptığı araştırmalar sonucunda hepsinin ortak noktasının olduğunu keşfetmiş. Bu kişiler uzman oldukları konulara çok küçük yaşlarda çalışmaya başlamışlar ve konu üzerinde derinlemesine pratik yapmışlar. Bu araştırması sonrasında Polgár, çocukların küçük yaşlarda spesifik bir konu üzerinde eğitilmeleri sonucunda olağanüstü başarılar elde edebileceği savını kendi çocukları üzerinde test etmeye karar verir.

Evliliğinden 3 tane kız çocukları olur. Anne ve baba işlerini bırakarak bütün hayatlarını çocuklarının eğitimine adarlar. Polgar yetenek diye bir şeyin olmadığına , eğer doğru şekilde eğitim verilirse herhangi bir insanın alanında en başarılı kişiler arasına gireceğine inanır. Dahi olarak doğulmaz, eğitim ve çalışma ile buna ulaşılır der. Bir çocuk sağlıklı doğduğunda potansiyel bir dahidir. Her zaman yeteneğin değil pratik yapmanın önemli olduğunu savunmuştur. Eğitim sisteminin değişmesi için de yerel otoriteleri ikna etmeye çalışmış fakat başarılı olamamıştır. Onun önerilerini kimse ciddiye almamış ve hatta delilikle itham edilmiştir. Savının doğruluğunu kanıtlamak için kendi çocuklarını birer deha olarak yetiştirecektir. Çocuklarını hangi alanda yetiştireceğine karar vermesi zamanını almıştır. Seçeceği alandaki başarıları tarafsız olarak ölçülebilir olmalıdır ki insanlar bunun güvenilirliğini sorgulamasınlar. Satrançta başarı ölçümünün performansa dayalı ve tarafsız olması nedeniyle satranç üzerinde karar kılmıştır.

Kendi de amatör satranç oyuncusu olan Polgar, konunun daha da derinliklerine inmiş ve satranç hakkında öğrenebildiği her detayı öğrenmeye çalışmıştır. Evlerini satranç ile ilgili kaynaklarla donatmış, satranç ile ilgili binlerce kitabın olduğu bir kütüphane oluşturmuş. Evin başka bir duvarına ise satranç hamlelerinden oluşan çizimler koymuş. Bir diğerinde ise eski oyunların kayıtları ve rakiplerin geçmiş turnuva bilgileri bulunuyormuş. Kendini yeteri kadar eğittiğini düşündükten sonra kızlarını satranç oyunu ile tanıştırmış.

Çocuklar satranç tahtası başında uzun saatler geçirmişler ama günlük yapmaları gereken bir işten ziyade bunu zevk alarak yapmışlar. Babaları kızlarını hiçbir zaman zorlamamış. Babası, gece yarısı kızı Sophia’yı banyoda kucağında satranç tahtası ile bulmuş. Kızına taşları bırakmasını söylediğinde kızı ama onlar beni bırakmıyor diye cevap vermiş. Babası kızlarının ilgisini satrança çekmelerine yardımcı olmuş ve onların oyunu önemsemelerini sağlamış. Onlar da satrança tutkuyla bağlanmışlar.

En büyük olan kızları Susan, 4 yaşında ilk turnuvasını kazanmış. 15 yaşında dünyada en büyük kadın satranç oyuncuları arasına girmiş. 22 yaşında ise en yüksek skora ulaşarak ilk grandmaster ünvanını kazanan kadın olmuş.

Ortanca kızı Sophie, 11 yaşında ilk altın madalyasını kazanmış. Birçok en iyi erkek satranç oyuncusunu yenmiş.

En küçük kızı Judit ise tüm zamanların en iyi kadın satranç oyuncusu olarak görülüyor. 12 yaşındayken en iyi 100 satranç oyuncuları sıralamasına 55. olarak girmiş. 15 yaşında grandmaster ünvanını kazanmış. Kasparov da dahil 11 eski dünya şampiyonunu yenmiş. 26 yıl boyunca 1. sıradaki yerini korumuş ve sonrasında emekliye ayrılmış.

Judit, kız kardeşler içerisinden en az yetenekli olan görülmesine rağmen aralarında en çok efor sarfeden kişiymiş. Susan, kardeşi Judit’in başlarda yavaş öğrendiğini ama çok fazla çalıştığını söylemiştir. Sophie ise içlerinde en az efor sarfeden kişi olduğunu kabul etmiştir.

Kardeşler dünya sıralamasındaki yerlerinin, ortaya koydukları efor ile doğru orantılı olduğunu kabul etmişlerdir. Judit dünya sıralamasında birinciliğe, Susan ikinciliğe, Sophie ise altıncılığa ulaşmış.

Yorum bırakın

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑