Ahtapottan Öğrendiklerim

Netflix’te ahtapot ile dostluk kuran bir yönetmenin belgeselini izledim. Hayatında bazı şeylerin iyi gitmediği, çok fazla yorulduğu ve bunaldığı bir zamanda, okyanus kıyısında her şeyden uzaklaşarak yaşamına devam ediyor. Bir gün okyanusta yüzerken karşılaştığı ahtapot ilgisini çekiyor. Onu ilk gördüğünde ahtapotun ondan nasıl korktuğunu ve saklandığını ama aynı zamanda nasıl da merakla izlediğini fark ediyor. Sonra onu her gün takip etmeye karar veriyor. Her gün okyanusun serin sularına giriyor yeni dostunu görebilmek için. Ahtapotun ne kadar zekice hamleler yaptığının, kendini korumak için nasıl saklandığının, kendini nasıl kamufle ettiğinin ve nasıl avlandığının farkına varıyor. Gün geçtikçe ahtapot da onu benimsiyor ve ona yakınlaşmaya başlıyor. Artık o insanı bir tehdit olarak görmüyor. Aralarında duygusal bir bağ oluşuyor.

Ahtapotu istemeden ürkütüp kaçırdıktan sonra günler boyunca onu tekrar bulabilmek için izini sürüyor. Sonunda onu tekrar buluyor. Onun köpekbalığı saldırısından yaralı olarak nası kurtulduğunu üzülerek izliyor. Sonrasında nasıl hasta olduğunu ve tekrardan iyileştiğini. Sonraki saldırılarda kendini nasıl akıllıca gizlediğini ve hayatta kalmayı nasıl başarabildiğini.. Gece neler yaptığını görebilmek için gece de dalıyor serin ve korkutucu okyanusun derinliklerine.. Onun yavruladığını, sonrasında gücünün tükendiğini ve gözleri önünde köpek balığına nasıl yem olduğunu anlatırken gözleri doluyor ve konuşmakta zorlanıyor. Çünkü bir seneden fazla bir zaman boyunca her gün gördüğü ve beraber vakit geçirdiği bir dostunu kaybediyor.

Kendimi o yönetmen ile karşılaştırdım. Nasıl yaşardım okyanus kenarındaki o evde? Zamanımı nasıl geçirirdim? Kendimi o güzel okyanus manzarasına uzun uzun bakarken hayal ediyorum. Uzun uzun dalıp gidiyorum, oturup seyrediyorum, yiyip içiyorum manzaraya karşı. Bazı günler erken kalkıp günün doğuşunu seyrediyorum. Yürüyüşlere çıkıyorum okyanusun kenarında. Ama hep uzağındayım. İçine giremiyorum bir türlü. Okyanusa girip oradaki hayatı keşfetmeye korkuyorum. Yüzeysel yaşıyorum. Belki aylar içinde de sıkılıyorum orada yaşamaktan. Farkındalığım düşük. Oradaki bambaşka hayatı, yeni canlıları keşfedemiyorum, farkına varamıyorum, korkuyorum. Üzerlerinden yüzüp gidiyorum belki ara ara ama sadece o kadar.

Günlük hayatta da böyle. Günlük koşuşturmanın içinde etrafımda olup bitenleri göremiyorum. Mevsimlerin nasıl değiştiğini, doğanın nasıl uyum içinde olduğunu. Her gün önünden geçtiğim ağacın ne zaman çiçek açmaya başladığını, ne zaman sarardığını. Derinlemesine göremiyorum hiçbir şeyi. Onlarla bağ kuramıyorum. En basitinden çiçeklerle bile. Yüzeysel yaşıyorum. Günü kurtarıyorum sadece. Günlük olayların içinde kayboluyorum, doğanın, evrenin nasıl çalıştığını göremiyorum. Sürekli bir şeyler için çabalarken, sürekli rekabet halinde yaşarken en olmam gereken evren ile bütün olamıyorum. Bu aşamadan sonra zaten doğanın, dünyanın, evrenin de çok bir önemi kalmıyor. Zaten koparmışsın kendini, çalışacağın bir alan, sosyalleşeceğin birkaç alan olmuş onun dışında dünya yok olmuş, çöl olmuş, etrafındaki doğa çok da umurunda olmuyor. Aradaki bağı koparmışsın, onu hissedemiyorsun, farkına varamıyorsun.

Farkındalığımı artırmadıkça da hep bir şeylerin eksik kalacağını biliyorum. Her gün yanından geçip de farkına bile varmadığım ama farkına varabilsem beni çok mutlu edecek o küçük detayları görmek istiyorum. Evrenin kusursuzca tasarlandığını her küçük detayı ile görmek ve her seferinde bunun büyüsüne kapılmak. Bu muhteşem işleyişi görmek istiyorum ve bu şekilde mutlu olabilmek.. Mutluluğu hep uzaklarda aramak, mutluluğu hep gelecekte gerçekleşecek bir olay olarak kabul etmek gibi bir hataya düşüyorum. Ona ulaşana kadar da sürekli çaba içinde olmak ama bunu yaparken de algılarını kapamak, farkında olamamak. Bu şekilde mutlak mutluluğa hiçbir şekilde ulaşamayacağım belki de. Dünyanın en güzel yerinde, en güzel manzarasında yaşasan bile, her imkanın olsa bile bir şeyler eksik olacak. Huzursuz edecek bazı şeyler seni, canını sıkacak ama bunun da neyden kaynaklandığını anlayamayacaksın. Bunun yüzünden belki de sürekli hareket halindeyim. Mutluluğu sürekli olmadığım başka zamanlarda ve mekanlarda arıyorum..

Yorum bırakın

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑